Kitaptan
Saat ona birkaç dakika kala uyanıyorum. Meksikalılar horlayarak uyuyor daha. Çıkmak üzere hazırlanırken bir gecelik oda arkadaşlarım da uyanıyor. Bisikleti odadan çıkarmama yardım ediyorlar. Onlar biraz daha uyuyacaklar. Hotelden çıkıyorum...
Brugge
Gent ile Brugge arası mesafe çok kısa. Yarım saatten daha kısa sürede tren ile Brugge’e ulaşıyorum.
Tren istasyonu, Gent’teki tren istasyonu ile kıyaslanmayacak kadar modern. Brugge biraz daha turistik bir şehir olduğundan gar da turizmden nasibini almış. Gar çıkışı çok güzel düzenlenmiş. Harika bir şehir planlamacılık örneği.
Garın çıkışında hemen sağ tarafta şehre benim gibi kendi bisikletleri ile gelmeyip şehirde bisiklet sürmek isteyenler için bisiklet kiralanabilecek bir yer var. Bir günlük bisiklet kiralama ücreti 13€.
Brugge şehir içine doğru giden yolda harika manzaralarla karşılaşıyorum. Şehrin içinden geçen nehrin her iki tarafı ağaçlık. Nehre paralel bisiklet yolundan devam ediyorum. İzlediğim rota yine Use-It rehberinin Brugge için hazırlanmış olanı.
Biraz ileride şehir halkının yaşadığı müstakil evler görüyorum. Apartman kültürü pek yok buralarda. Evleri geçtikten sonra yel bir tepedeki yel değirmenini görüyorum.
Mezarlık Çok Güzel
Bir mezarlık görüyorum gezerken. Bir mezarlık o kadar mı bakımlı olur? İnsanların ahlak farklılığını daha da iyi anlıyorum bu mezarlıkta gezerken. Ülkelerin gelişmişlik seviyesini, ölülerine gösterdikleri saygıdan anlarsınız. İnsanların artık ölülerinden hiçbir çıkarları olmayacak. Kendilerine hiç bir faydası olmayan insanlara, sırf onlara duydukları sevgi yüzünden özen gösterecekler. Gördüğüm mezarlığın bakımlılığı insanların birbirlerini ne kadar çok sevdiklerinin çok iyi bir göstergesi benim için.
Brugge, Gent ile kıyaslandığında küçük bir şehir. Use-It rehberindeki gezi rotasını bisikletle çok kısa sürede tamamlıyorum.
Saat üçü geçerken bir yol işaret tabelası görüyorum, Knokke yönünü gösteriyor, 17 Km mesafedeymiş.
Başka zaman vaktim olmayabilir, hava da geç kararıyor zaten. En fazla bir saatte varırım. Hiç tereddüt etmeden yönümü çevirip yol almaya başlıyorum.
Knokke Yolunda
Yol boyunca bu güzel Pazar gününü bisikletleri ile gezerek değerlendiren çok sayıda bisikletli görüyorum.
Altmış yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir çiftin arkasında yol alıyorum uzun süre. Gayet iyi sürat yapıyorlar.
Nehrin yanından paralel giden bisiklet yolunda yirmi dakika kadar ilerlememe rağmen kasaba ile ilgili başka tabela göremiyorum. Etrafta gördüğüm bisikletliler de gizden kaybolduğundan “acaba yolumu mu şaşırdım” diye düşünmeye başladığım sırada dört bisikletli kız görüyorum ileride; benimle aynı yolda ilerliyorlar.
Arkalarından yetişip Knokke ne tarafta diye soruyorum, sadece birisinin İngilizcesi iyiymiş. Mari, Liege şehrinde yaşıyormuş ve Deloitte’ta çalışıyor. Arkadaşlarıyla beraber bir hafta tatil yapmak için gelmişler Knokke’taki yazlık evlerine. Kasabanın girişine kadar beraber gidiyoruz, rehberlikleri için teşekkür edip yoluma devam ediyorum.
İlk defa Knokke tabelasını gördükten kırksekiz dakika sonra kasabanın girişindeki tabelanın yanından geçiyorum.
Knokke
Kasabanın girişinde gördüğüm en güzel aile bisikletinin fotoğrafını aileden izin alarak çekiyorum. Bisikletin üç kişilik bir oturağı var ve önde çocukların sırtına oturması için plastik bir at var. Aileye teşekkür edip yoluma devam ediyorum. Birkaç dakika sonra Kuzey Denizi sahiline ulaşıyorum.
Knokke, bir sahil kasabası, kuzey denizine kıyısı var. Ama deniz temiz değil. Plajda çok sayıda insan var. Sahilde çok sayıda tekne var. Çok lüks oyuncaklar yok ama iş yapacak cinsten herkesin denizde kullanabileceği bir teknesi, yelkenlisi ya da botu var.
Belçika’nın gelişmiş bir ülke olduğu kuzeydeki bu şehirlerden daha iyi anlaşılıyor. Brüksel ve daha güney tarafı ile kıyaslandığında kuzey şehirleri sanki bir başka ülkenin şehirleri gibi.
İnsanların yaşadığı evler çok daha güzel ve bakımlı, bahçelerine daha çok özenilmiş, yollardaki arabalar daha kaliteli; sanki farklı bir ülke burası. Belçika’yı Belçika yapanların kuzey tarafında yaşayan insanlar olduğu apaçık ortada.
Belçika Hakkında
Saat yedi olmadan Brugge’e ulaşıyorum. “Grote Markt” adındaki büyük meydana gidiyorum. Sağ tarafında ellili yaşlarda bir adamın olduğu bankın boş kalan kısmına adamdan izin alarak oturuyorum.
Oturduğum bankın sağ tarafındaki Belfort müzesi var. Müzenin yüksek bir kulesi var ve bayrak direklerinde beş farklı bayrak sallanıyor. Yanımda oturan adama İngilizce biliyor mu diye soruyorum, tabii ki biliyor. Binada neden beş farklı bayrak olduğunu soruyorum.
Flanders
Altmışlı yaşlardaki beyaz saçlı adam sanki kanayan yarasına parmak basmışım gibi derin bir nefes alıyor. Kendisi Felemenk, Belçika’nın yerlilerinden, ülkenin asıl sahiplerinden.
Bu iki günlük gezim boyunca ülkenin Kuzey tarafının gelişmiş olduğu zaten son derece ortadaydı. Bu bölgenin adı “Flanders” olarak adlandırılıyor. Bu bölgede Felemenkler yaşıyor.
1950’lerden sonra endüstrinin her alanında ilerlemişler. Ülke nüfusunun %60’ı bu bölgede yaşıyor ve günlük hayatta Felemenkçe kullanıyorlar. Adam konuştukça daha iyi anlaşılıyor aslında ülkenin kuzey kısmının farklı bir ülke olduğu, farklı standartların ve farklı yaşam şekillerinin olduğu çok belli.
Wallonia
Belçika’nın az gelişmiş olan güney tarafındaysa daha çok Fransa’dan göç etmiş olanlar yaşıyor. Günlük hayatlarında genel olarak Fransızca konuşuyorlar. Ne endüstriyel ne de kültürel anlamda pek gelişmiş değiller, beyaz saçlı adamın anlattığına göre.
Güneyde yaşayan insanlar çalışmıyormuş, büyük bir kısmı işsizlik yardımı alıyormuş ki bu yardımlar kuzeylilerin ödedikleri vergilerden temin ediliyormuş. Doğal olarak kuzeyde yaşayan ülke halkı bu durumdan son derece şikayetçi.
Belçika’da bir buçuk seneye yakın zamandır hükümet kurulamamasının sebebi de bu iki halk kesiminin birbiri ile anlaşamaması. Ülke nüfusunun %30’u güneyde yaşıyor.
Eve Dönüyorum
Saat dokuzu çeyrek geçe gibi Brüksel Nord garına ulaşıyorum. Yarım saat kadar bekleyip ona yirmi kala treni ile Lüksemburg’a yola çıkıyorum....
Devamını okumak isteyenler, kitabı satın alabilirler.
Kitap sipariş sayfası.